728 x 90 px Reklam Alanı
Makaleler Muharrem Ayı ve Fazileti

Muharrem Ayı ve Fazileti

Muharrem Ayı ve Fazileti

(المحرّم)

Hicrî yılın ilk ayı.

Sözlükte “haram kılınan, yasaklanan; kutsal olan, saygı duyulan” anlamlarındaki muharrem savaşmanın haram kabul edildiği dört aydan birinin adıdır. Bazı kaynaklarda muharremin Câhiliye devrinde “nâtık” şeklinde anıldığı belirtilmekteyse de[1] nâtık ramazan ayının ismiydi[2] Muharremü’l-harâm şeklinde de bilinen bu ay Osmanlı belgelerinde (م) kısaltmasıyla gösterilmiştir.

Kur’ân-ı Kerîm’de muharrem kelimesi ay ismi olarak geçmemekle birlikte, saldırıya uğrama durumu hariç savaşın haram olduğu aylardan söz edilerek bu aylara saygı gösterilmesi emredilmiştir. “Şüphesiz Allâh katında ayların sayısı, Allâh’ın gökleri ve yeri yarat(maya başla)dığı gündeki (kesin karar bildiren) yazısında/Allâh’ın (değişmez) kitabı(olan Levh-i Mahfuz’u)ndaay olarak (hiçbir fazlalık bulunmaksızın tamı tamına) on ikidir ki, haram olan dört de onlardandır” buyuruyor. (et-Tevbe Sûresi, 36[3] Resûl-i Ekrem haram ayları zilkade, zilhicce, muharrem ve receb olarak açıklamıştır.

“Haram olan dört de onlardandır” kavl-i şerîfinde zikredilen “Dört haram ay”ın isimleriEbû Bekre (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen:

“Şüphesiz ki, zaman döndü, dolaştı Allâh’ın gökleri ve yerleri yarattığı gündeki şekline geldi. (Hac da asıl zamânı olan zülhıcce ayında îfâ edildi.) Sene on iki aydır, bunlardan dördü haramdır ki üçü peş peşedir, bunlar da zülkādezülhıcce vemuharremdir. Bir de cemâzilâhirle şâban arasındaki Mudar’a (Kureyş kabîlesine) âitrecebdir”[4] hadîs-i şerifinde, Rasûlullâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz tarafından açıklanmıştır. İbnu Abbas (Radıyallâhu Anh)dan, Fecr sûresinde üzerine yemin edilen “fecr”den (89/1) maksadın muharrem ayı olduğu şeklinde bir rivayette bulunulmuştur. Aynı sûrede, yine üzerine yemin edilen on gecenin (89/2) muharrem ayının ilk on gecesi kabul edildiği de belirtilmiştir.[5]

Hz. Ömer’in halifeliği devrinde 17 (638) yılında Resûl-i Ekrem’in Mekke’den Medine’ye hicretinin resmî takvim başlangıcı olarak kabul edilmesiyle muharrem hicrî yılın ilk ayı olarak belirlenmiştir. Arap hükümdarları yeni yılın ilk gününe saygı gösterir ve tebrikleri kabul etmek üzere törenler düzenlerlerdi. Osmanlılar döneminde de muharrem ayında devlet erkânı padişahın huzuruna çıkarak yeni yılı tebrik eder ve padişahtan “muharremiyye” denilen hediyeleri alırlar, kendileri de maiyetlerindeki kişilere muharremiyye verirlerdi. Ayrıca şairler tarafından yeni yıla ait manzumeler yazılırdı. Muharrem ayında bilhassa tekke ve camilerde okunan Kerbelâ Vak‘ası’na dair ilâhiler “muharremiyye” olarak adlandırılmıştır. Günümüzde Mısır, Tunus, Cezayir ve Fas gibi ülkelerde bu ayda çeşitli kutlama törenleri düzenlenmektedir.[6]

Haram Aylarda Oruç Tutmanın Fazîleti

Haram aylarda tutulan oruçların fazîletleri hakkında da bâzı husûsî hadîs-i şerîfler mevcuttur.

İbni Abbâs (Radıyallahu Anhümâ)dan rivâyet edilen bir hadis-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Haram aydan bir gün oruç tutana, Allah Te’âlâ her gününe karşılık, bir ay (oruç tutmuş sevâbı) yazar.”[7]

Enes ibni Mâlik (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadis-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)  şöyle buyurmuştur: “Her kim herhangi bir haram aydan perşembe, cumâ ve cumartesi olmak üzere, üç günü oruçlu geçirirse, kendisine (tuttuğu her güne karşılık) iki sene, (başka bir rivâyette;) yediyüz sene, (diğer bir rivâyette ise;) dokuzyüz sene ibâdet (sevâbı) yazılır.”[8]

Enes (Radıyallahu Anh)ın bu hadîs-i şerîf hakkında: “Ben bunu Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)den işitmemişsem, kulaklarım sağır olsun” dediği rivâyet edilmiştir.[9]

İnsanlar içinde bu fazîletleri en iyi bilenler, hiç şüphesiz ki sahâbe-i kirâm ve tâbi‘în-i ızâm oldukları için İbni Ömer, Üsâme İbni Zeyd, Hasen-i Basrî, Ebû İshâk es Sebî’î (Radıyallâhu Anhüm) gibi zatlar, haram ayların tümünü oruçlu geçirirlerdi.

Ebû Mucîbe el-Bâhilî’nin, babasından (Radıyallâhu Anhümâ) rivâyet ettiğine göre o,Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)e nâfile oruçlar tutmaya gücü bulunduğunu, hangi günleri tutmasının uygun olacağını sorduğunda Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ona:

“Haram ayları oruçlu geçir” buyurmuştur.[10]

Zilhicce’nin Son, Muharrem’in İlk Gününü Oruçlu Geçirmek

İbni Hacer’in Hafsa vâlidemizden rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfte:

“Zilhiccenin son günüyle Muharremin ilk gününü oruçlu geçiren kişiye Allah Te‘âlâ elli senelik keffâret yazar.” buyrulmuştur.[11]

MUHARREM AYI ORUCU

Ebû Hüreyre (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ الله عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:

“أَفْضَلُ الصِّيَامِ بَعْدَ شَهْرِ رَمَضَانَ شَهْرُ اللَّهِ الْمُحَرَّمُ….”

“Ramazan ayının orucundan sonra, en üstün oruç, Allâh’ın Muharrem ayı(nda tutulan)dır.”[12]

Ali (Radıyallâhu Anh)dan rivâyete göre: Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)kendisine soran bir kişiye şöyle buyurmuştur:

عَنْ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ ، رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ أَنَّ رَجُلا ، سَأَلَهُ : أَيُّ شَهْرٍ تَأْمُرُنِي أَنْ أَصُومَ بَعْدَ شَهْرِ رَمَضَانَ ؟ ، فَقَالَ : مَا سَمِعْتُ أَحَدًا إِلا رَجُلا سَأَلَ عَنْهُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَأَنَا حَاضِرٌ ، فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ : أَيُّ شَهْرٍ تَأْمُرُنِي أَنْ أَصُومَ بَعْدَ شَهْرِ رَمَضَانَ ؟ ، فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ :” إِنْ كُنْتَ صَائِمًا بَعْدَ شَهْرِ رَمَضَانَ ، فَصُمِ الْمُحَرَّمَ ، فَإِنَّ شَهْرَ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ ….”

“Eğer Ramazan ayından sonra (başka bir ayda) oruç tutacaksan, Muharrem’i tut. Çünkü O, Allâh’ın ayıdır.”[13]

İbn-i Abbas (Radıyallâhu Anhuma)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh(Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

عن ابن عباس قال: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ :

” مَنْ صَامَ يَوْمًا مِنَ الْمُحَرَّمِ فَلَهُ بِكُلِّ يَوْمٍ ثَلَاثُونَ حَسَنَةً”

“Her kim, Muharrem’den bir gün oruç tutarsa, ona, her güne karşılık otuz gün (oruç sevâbı) vardır.”[14]

Sene Sonu ve Sene Başı Duâları

SENE SONU DUÂSI

Rivayet olunduğuna göre; “Her kim zilhiccenin sonunda üç kere:

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

“وَصَلَّى اللَّهُ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلٰى أٰلِهِ وَصَحْبِهِ وَسَلَّمَ اَلّٰلهُمَّ مَا عَمِلْتُهُ فِي هٰذِهِ السَّنَةِ مِمَّا نَهَيْتَنِي عَنْهُ وَلَمْ تَرْضَهُ وَنَسِيتُهُ وَلَمْ تَنْسَهُ وَحَلُمْتَ عَلَىَّ بَعْدَ قُدْرَتِكَ عَلَى عُقُوبَتِي وَدَعَوْتَنِي إِلَى التَّوْبَةِ مِنْهُ بَعْدَ جَرآءَتِي عَلَى مَعْصِيَتِكَ اَلّٰلهُمَّ فَإِنِّي أَسْتَغْفِرُكَ مِنْهُ فَاغْفِرْلِي وَمَا عَمِلْتُ فِيهِ مِنْ عَمَلٍ تَرْضَاهُ وَوَعَدْتَنِي عَلَيْهِ الثَّوَابَ فَأَسْأَلُكَ اَلّٰلهُمَّ يَا كَرِيمُ يَا ذَا الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ أَنْ تَقْبَلَهُ مِنِّي وَلَا تَقْطَعَ رَجَائِ مِنْكَ يَاكَرِيمُ وَصَلَّى اللَّهُ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلٰى أٰلِهِ وَصَحْبِهِ وَسَلَّمَ.”

“Ey Allâh! Senin razı olmayıp beni nehyettiğin şeylerden bu sene her ne yaptıysam, ben onları unuttum, Sen ise unutmadım. Bana ceza vermeye kadirken mühlet verdin ve ben Sana karşı gelme cüreti göstermişken beni tevbeye davet ettin.

Ey Allâh! Ben bütün bunlardan dolayı Senden mağfiret diliyorum. Beni bağışla!

Ey kerem sâhibi! Ey celâl ve ikrâm sâhibi! Senin râzı olup bana sevap vaadettiğin hangi amelleri bu sene işlediysem, Senden dilerim ki, onları kabul edesin ve Senden ümidimi kesmeyesin!

Ey kerem sâhibi, kabul eyle! Efendimiz Muhammed’e ve âl-i ashâbına salât-ü selâm eyle!” derse, şeytan:

“Biz, bir sene yorulup bu günâhları işletmek için zahmet çektik, o bir anda hepsini sildirdi!” deyip yüzüne toprak saçarak kaçar.”[15]

SENE BAŞI DUÂSI

Rivayet edildiğine göre: “Her kim muharrem ayının evvelinde üç kere:

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

“اَلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِهِ وَصَحْبِهِ أَجْمَعِينَ. اَلّٰلهُمَّ أَنْتَ الْأَبَدِىُّ الْقَدِيمُ، اَلْحَىُّ الْكَرِيمُ، اَلْحَنَّانُ الْمَنَّانُ، وَهٰذِهِ سَنَةٌ جَدِيدَةٌ! أَسْأَلُكَ فِيهَا الْعِصْمَةَ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ وَاَوْلِيَائِهِ وَالْعَوْنَ عَلٰى هٰذِهِ النَّفْسِ الْأَمَّارَةِ بِالسُّوءِ وَالْإِشْتِغَالَ بِمَا يُقَرِّبُنِي إِلَيْكَ يَا كَرِيمُ! يَا ذَا الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ بِرَحْمَتِكَ يَا أَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ. وَصَلَّى اللَّهُ وَسَلَّمَ عَلٰى سَيِّدِنَا وَنَبِيِّنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى أٰلِهِ وَصَحْبِهِ وَأَهْلِ بَيْتِهِ أَجْمَعِينَ.”

‘Bütün hamdler, âlemlerin Rabbi olan Allâh’a aittir! Salât-ü selâm, EfendimizMuhammed’in ve âl-i ashâbının tamamının üzerine olsun!

Ey Allâh! Sen Ebedî’sin, Kadîm’sin (başlangıcın ve sonun yoktur)! Hayy’sın, Kerîm’sin (hakikî hayat sahibi de, kerem sahibi de ancak Sensin)! Hannân’sın, Mennân’sın (son derece acıyan ve çokça lütuflarda bulunan Rabbimizsin)!

İşte bu yeni senedir! Ben bu sene Senden dilerim ki beni kovulmuş şeytandan ve onun dostlarından koruyasın, kötülüğü çokça emreden bu nefse karşı bana yardım edesin ve beni Sana yaklaştıran amellerle meşgul edesin.

Ey kerem sâhibi! Ey celâl ve ikrâm sahibi! Ey acıyanların en merhametlisi! Rahmetinle kabul eyle!’

Allâh-u Te‘âlâ, Efendimiz ve peygamberimiz Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e, âl-i ashâbının ve Ehl-i Beyt’inin tamamına salât ve selâm eylesin!’ derse, şeytan:

‘Biz bu kişiden ümidi kestik!’ der ve Allâh (Celle Celâlühû) ona, kendisini sene boyunca koruyacak iki melek görevlendirir.”[16]

Şihâbüddîn es-Sühreverdî (Kuddise Sirruhû)dan nakledildiğine göre; bu duâyı (sene başı duasını) âşûrâ günü üç kere okuyan o sene ölmekten emin olur. Zira eceli takdir edilen kişiye o gün bu duâyı bu şekilde okumak nasip olmaz!

[1] Mes‘ûdî, II, 207

[2] İbn Düreyd, III, 489; Lisânü’l-Arab, “emr” md.; Yahyâ b. Ziyâd el-Ferrâ, s. 52

[3] Benzer âyetler için bkz. el-Bakara 2/191, 194, 217; el-Mâide 5/2, 97.

[4] Buhârî, “Meġāzî”, 77; “Tevĥîd”, 24; Müslim, “Ķasâme”, 29; Buhârî, Tefsîr:156, no:4385, 4/1712; Kurtubî, el-Câmi‘u li-ahkâmi’l-Kur’ân:10/103; İbnü Kesîr, et-Tefsîr:7/194; Kāzî Senâullâh, et-Tefsîru’l-Mazharî:4/185; Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî:10/90)

[5] Taberî, XXX, 107

[6] M. Kâmil Yaşaroğlu, DİA, Cilt: 31; Sayfa: 4, 5; “Muharrem” isimli başlıktan özetlenmiştir.

[7] Gazâlî, İhya, Kitab-u esrari’s-savm, Fasıl:3, 1/281, Ebû Muhammed el-Hallâl, Fedâil-ü şehr-i receb, No:5, 15,sh.52,73; Fahruddîn er-Râzî, et-Tefsîru’l-kebîr:16/54

[8] Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Evsat, no:1810, 2/468; Ebû Muhammed el-Hallâl, Fedâil-ü şehr-i receb, no:14, sh:71; İbn-ü Asakir, Tarîh-ı Dimeşk, 19/116; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, no:5696, 4/66; Abdülkadir-i Geylânî, el-Ğunye, 1/325;  Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr:7/342, el-Hâvî, 1/545, 546; Gazâlî, İhyâ, Kitab-u esrâri’s-savm, Fasıl:3, 1/281; Zebîdî, İthâf:4/256; Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl, no: 24173, 8/561; Heysemî, Mecmau’z-zevâid: 3/191)

[9] Ahmed ibni Hicâzî, Tuhfetü’l-ihvan, sh:10

[10] İbn-i Mâce, Sıyâm:43, no:1741, 1/554; Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr:7/342

[11] Mâü’l-ayneyn, Na‘tü’l-bidâyât, sh:167.

[12] Tirmizî, Savm:40, No:740, sh:220, Müslim, Sıyam:55, No:2429, sh:352

[13] Tirmizî, Münzirî, et-Terğîb, No:1527, 2/120

[14] Taberanî, es-Sağîr, No:963, el-Kebîr, No:11082, Heysemî, No:5144, 5148, 3/436-437

[15] Allâme Safûrî, Nüzhetü’l-mecâlis:1/156; Mâü’l-ayneyn, Na‘tü’l-bidâyât, sh:165

[16] Allâme Safûrî, Nüzhetü’l-mecâlis:1/156; Mâü’l-ayneyn, Na‘tü’l-bidâyât, sh:165