728 x 90 px Reklam Alanı
Makaleler Mukaddesâta Hürmet Ve Ta‘zîm

Mukaddesâta Hürmet Ve Ta‘zîm

Mukaddesâta Hürmet Ve Ta‘zîm

Mukaddesâta Hürmet Ve Ta‘zîm
 
Lügatte ‘’temiz olmak anlamına gelen ‘kuds’ kökünden sıfat olarak türeyerek ‘’tertemiz, pak, kusurlardan arınmış’’ anlamı kazanmış, Allah Azze ve Celle’nin ‘’Kuddûs’’ ism-i şerifi, mü’minlerin ‘kutsal’ anlayışının da temelini oluşturmaktadır. Bu sebepledir ki, ilâhî olan her değer, kutsal kabul edilmiş ve bu değerlere hürmet ve ta‘zîm bir vazife sayılmıştır. Mukaddesata saygı konusunda eksiklik yaşayan bir bireyin ruhu sönmeye başlamıştır ve o, ulvî duygulardan mahrum kalmış ve gaflete düşmüş demektir.
 
Türkçede saygı olarak ifade ettiğimiz bu kelime, korkmak, çekinmek anlamlarına gelen ‘ihtirâm’ kelimesiyle bağlantılı olarak kullanılmaktadır. Yüksek makamlar ve yüksek şahsiyetler de hürmet edilecek unsurlardan sayılmıştır.
 
Bahsettiğimiz saygı; ta‘zîm ifadesinin yanı sıra, ta‘zîr, tebcil, tefhim, heybet, mehâbet ve tevkîr gibi kelimelerle de ifade edilmektedir. Nasslarda bu konu bağlamında geçen ‘’havf’’ kelimesinin ifade ettiği korku, anladığımız şekliyle bir korku ya da çekince olarak algılanmamalıdır. Aradaki farkı Hüccetü’l-İslâm Ebû Hâmid Muhammed el-Ğazâlî (Rahmetullâhi Aleyh) Hazretleri şöyle beyan etmişlerdir: ‘’Bu görüş doğru değildir; aksine, tıpkı ilâhî güzelliğin idrakinin zorunlu biçimde sevgiyi meydana getirmesi gibi ilâhî azametin idraki de kaçınılmaz şekilde heybet duygusu uyandırır. Ayrıca Allah’ı sevenler arasında özel yeri bulunanların korkuları sevgi makamında bir korkudur.’’ (İhyâ IV, 335-336)
 
İnsan hüviyetine mana katan bu ulvî hissiyatın yaşanması ve yansıması noktasında da, her konuda olduğu gibi, belirli hükümler söz konusudur. Mukaddesata hakkıyla hürmet ve ta‘zîm de ancak bu hükümlere muttali olmakla gerçekleştirilebilecektir. Mukaddes ibadetlere ya da meşru olan işlere başlarken ‘’besmele’’ çekmemizin altında da bu anlayış yatmaktadır.
 
Şeâir-i İslâmiyeye Ta‘zîm Göstermek
 
Rabbimizin adını andığımızda ‘’Celle Celâluhû’’, Efendimizi andığımızda ‘’Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’’, Peygamberlerden birini andığımızda ‘’Aleyhisselâm’’, ikisini andığımızda, ‘’Aleyhimesselâm’’, üç veya daha fazlasını bir arada andığımızda ‘’Aleyhimüsselâm’’, dememiz de yine ta‘zîm ifadelerimizdir.
 
Erkek bir sahâbîyi andığımızda ‘’Radıyallâhu Anh’’, hanım sahâbîlerden birini andığımızda ‘‘Radıyallâhu Anhâ’’, iki sahâbîyi andığımızda ‘’Radıyallâhu Anhümâ’’, ikiden fazla sahâbîyi andığımızda ise ‘’Radıyallâhu Anhum’’ demek suretiyle Asâb-ı Kir‘âm hazerâtına olan ta‘zîmimizi izhâr ederiz.
 
Ulemâ-i Kir‘âmdan bir zât anıldığında ‘’Rahmetullâhi Aleyh’’, Evliyâ-i Kir‘âm’dan bir zât anıldığında ‘’Kuddise Sirruhû’’ diyerek de büyüklere hürmet hissimizi ifade ederiz. Bütün bunlar edebimizin birer gereğidir.
 
Bu bağlamda bütün din büyüklerini sevmek ve saymak, onlara muhabbet duymak kişinin ahlakî göstergelerinden kabul edilmiştir.
 
Kur‘ân-ı Kerîm’in muhafazasından okunmasına, cildine dokunmaktan okuma esnasındaki ses kullanımımıza kadar hepsi ve dahi hattatların Kelâmullâh’ı yazarken gösterdikleri hassasiyet ve okunamayacak, istifade edilemeyecek derecede zarara uğramış Mushafın ne şekilde ortadan kaldırılacağı konusunda sergilenen hassasiyet hep bu hürmet duygusunun eseridir.
 
İnsan da mükerrem bir varlık olması sebebiyle, hürmete layıktır. Bedeninin atık parçalarının dahi muhafaza edilerek ortadan kaldırılması, o parçalarına dahi dokunmanın haramlığı da bundan ileri gelmektedir.
 
Ekmeği öpüp başa koymak dahi Allah Te‘âlâ’nın nimetlerine olan ta‘zîm duygusunun ifadesidir.
 
Burada konu edinmiş olduğumuz hürmet ve ta‘zîm hissi, günlük hayatımızın pek çok safhasında gündemimizde olan hissiyattan daha özel olarak, aksi durumlarda küfrü gerektirecek kadar hassas bir konudur. Ta‘zîm gerektiren bir unsura karşı saygısızlık; Kur‘ân-ı Kerîm’i temiz olmayan bir yere atmak, Allah Azze ve Celle’ye, Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)e karşı kötü sözler söylemek ve bir Mü‘minin bazı uzuvlarına, özellikle ağzına sövmek, küfür olan işlerden kabul edilmiştir.
 
Not. Ömer Nasuhi Bilmen İlmihalinden yararlanılarak hazırlanmıştır.